İletişim Formu
Çocuklarda cinsel istismar, toplumun savunmasız mağdurları oldukları için insanlarda şok etkisi yaratır. Çoğu insanlar bu bilgilere gazete ya da televizyon aracılıyla haberdar olurlar. Medya ise genelde ekstrem durumları gündeme getirir ve çoğu kez suçlunun özgeçmişini, mağdurun nasıl etkileneceği ve ailenin çocuğunu nasıl koruyup önlem almasıyla ilgili bilgi vermez. Birçok aile kaygılanır ve bilmek ister; yetişkin neden çocuğu cinsel obje olarak kullanır? İstismar belirtileri nelerdir? Bu çocuklara nasıl yardım edilir? Polis ne yapar? Ve hukuki prosedür nasıl işler? Bu yazıda yalnızca çocuğun ve suçlunun psikolojisinden bahsedilecektir.
Yemek ve içmek, nefes almak gibi birincil bir ihtiyaçtır. Sağlıklı olmak ve gelişebilmek için insan otomatikman beslenmeye yönelir. Ancak bazı çocuklar her türlü beslenmeyi ret eder ya da çok kısıtlı ve seçici gıda tüketir.
Beslenmeyi kronik ve şiddetle ret eden çocuk, açlık hissetmiyor gibidir ve yediğini çıkarır. Böyle durumlarda beden sıvısız kalır ve hayatı tehlikeye girdiği için, tek çare sonda olur. Bu çocukların ebeveynleri de yoğun stres yaşar ve hatta depresyona girme riski olağandır.
Anneler ve babalar çocuklarını daima üzüntüden ve acıdan korumak isterler. Ancak, bu konuda aşırıya gidenler çocuklarının önemli deneyimler edinmesine engel olurlar.
Çoğu kez çocuklar dertsiz kedersiz oyun oynarken, anneler ve babalar gelecekte çocuğunun yaşayacağı olumsuzlukları endişeyle düşünürler ve koruma refleksi oluşur. Çocuğun yürüyerek okula gitmesi mümkünken arabayla onu bırakırlar. Dışarıda oynarken düzenli gözlemlerler. Ellerini dezenfektan sabunla yıkamasını isterler. Cep telefonunun görevi de ebedi göbek bağı haline gelir. Olabilecek her türlü tehlikeye karşı, adeta çırpınarak onları korumaya çalışırlar. Ancak, her kim çocuğunu fazlasıyla korur ve aşırı yardım ederse, sandığının aksine çocuğuna zarar verir, onun kişilik gelişimini olumsuz yönde etkiler. Çocuklar psikolojik yönden aşırı hassas olurlar ve sorunlarını nasıl halledebileceklerini öğrenemezler ya da sıkılmadan zamanı nasıl değerlendireceklerini bilemezler. Aşırı korumak nedir? Çocuğu korku ya da acı yaşayabileceği durumlardan uzak tutmak ya da çocuğa fırsat vermeden ebeveynin problemi kendisinin çözümlemesidir. Elbette, anne ve babalar bunu sevgileri ve iyi niyetlerinden dolayı yaparlar, çünkü çocuklarını korku yaşarken ya da üzülürken görmek onlar için zordur.
Her çocuk bir görevde başarısız olmaktan korkabilir. Bu korku hafif düzeyde olursa beynin daha aktif çalışmasına neden olur. Ancak çocuğun korkusu reel değil ve çok yoğun olursa performans anksiyetesinden bahsedilebilir.
Sınav, öğrencinin eğitimdeki seviyesini ölçer. Sınav kaygısında ise öğrenci öğrenme performansının olumsuz yargılanacağından endişe eder. Bu yazıda sınav kaygısıyla eş anlam taşıyan performans anksiyetesi anlatılacaktır.
Utangaçlık her kültürde olmakla beraber, utangaçlık olup olmadığı ve düzeyi yine bir toplumun kültürelliği belirler. Utangaç ya da çekingen olan biri başkasıyla spontan bir şekilde iletişim kurmakta zorlanır ve girişimci olamaz. Utangaçlık hafif dozda başkalarından korkmak anlamına gelir. Ancak bu korku düzeyi sosyal fobi yaşayanlardaki kadar şiddetli değildir.
Utangaç çocuk kendini sosyal ortamda gergin ve rahatsız hisseder. Tepkisi suskun ve temkinli olur. İletişim kurmak ister, ancak cesaret edemez. Utangaçlık yeni bir ortama karşı doğal bir davranıştır ve çocuk yeni tanıştığına temkinli yaklaşarak kendini korur.
Erken çocukluk yıllarında başlayan bir hastalıktır. DEHB bulunan çocukların dikkat süreleri akranlarından çok daha kısadır.
Evde ve okulda dikkatlerini yoğunlaştırmakta zorluk çekerler, çünkü onlar önemli-önemsiz duyumları ayırt etmekte zorlanırlar. Sınıfta hem öğretmeni duyarlar, hem caddedeki arabayı, hem de yandaki sandalyenin gıcırtısını. Aynı şekilde, hem ders anlatan öğretmeni görür, hem tahtadaki resimleri, hem de yanındaki arkadaşının kazağındaki çizgileri. Odaklanmakta o denli zorlanırlar ki, büsbütün vazgeçerler. Sadece ilgilerini çokça çeken heyecanlı bir film ya da bilgisayar oyununa konsantre olabilirler ve aileler bu nedenle ‘isterse yapar’ düşüncesine kapılır.
Bazı çocuklar, toplumsal normlara aykırı olan ve diğer insanlara zarar veren davranışlar sergilerler.
Kimi çocuklar başkalarına ciddi rahatsızlık veren; işlevsel olmayan ve toplumsal doğrulara aykırı davranışlar sergilerler. Bu çocuklar; sebepsiz yere sürekli olumsuz davranışlarda bulunur, duygularını kontrol edemez ve çabuk sinirlenirler. Yıkıcı davranış bozuklukları; karşıt olma- karşı gelme bozukluğu ve davranım bozukluğu olarak ikiye ayrılır.
Birçok insan iki dille yetişmenin bir çocuk için kafa karıştırıcı olacağını düşünüyor ancak bilim dünyasında bu düşünce hiçbir zaman kanıtlanmadı. Aksine iki dilli olan çocukların hafızaları daha iyi, daha erken okumayı öğreniyorlar ve daha iyi odaklanabiliyorlar. Duygularını daha iyi ifade etmekle birlikte her iki dili doğru telaffuz ederek, aksansız konuşabiliyorlar.
Birden çok dil ile büyüyen bir çocuğun linguistik seviyesi (dilbilimi) daha yüksek oluyor ve daha ileri zamanlarda yeni bir dil öğrenmesi kolaylaşıyor. Olumlu yönler sadece dil becerisin de değil aynı zamanda daha iyi gelişmiş kısa dönem hafızasında ve konsantrasyon olabilmede de gösteriyor kendini. Bunun nedeni ise iki dilli çocukların diğer dile geçiş yaparken kullanmadığı dili bastırma yetisinden kaynaklanmaktadır. İki dili akıcı konuşan kişi hiçbir zaman kullanmadığı dili tamamen devre dışı bırakmaz. Böylece iki dililer önemsiz uyarıları daha iyi bastırabilmekte ve bu da konsantrasyonu arttırmaya neden olmaktadır. Araştırmalara göre bir başka avantaj ise ömür boyu iki dili de aktif kullanan kişilerin diğer insanlara göre dört yıl daha geç demans olmasıdır. Sürekli bir dilden diğer dile geçiş yapmak muhtemelen beynin Alzheimer ataklarına kalkan oluşturmakta.
Bazen ergenlik döneminde; aileler ve ergenler, aile içi çatışma nedeniyle kendilerini çaresiz hissedebilirler. Bu süreçte duygusal anlamda anlaşılmazlık, mesafe ve şüphe temel konulardır.
Ergenlerin duygularında ciddi dalgalanmalar olur ve ergenler uyumludan çekilmeze ya da mantıklıdan irrasyonele dönüşebilirler. Aileler ergenlerin bu davranışlarını kasıtlı nitelendirebilirler. Ancak ergen her zaman bu davranışlarının farkında değildir. Ailelerin, özellikle bu dönemde ergenleri anlamaları ve onlarla olan ilişkilerini korumaları gerekir, çünkü karşılıklı diretmeler durumu daha da zorlaştıracaktır.
Ebeveynlerin çocukların mutlu olmasında büyük ölçüde etkileri vardır. Aynı sağlıkta olduğu gibi mutlukta; kalıtsal, çevresel ve davranışsal etkenlere bağlıdır. Çocukken öğrenilmiş beceriler ve ebeveynlerin çocuklarından olan beklentileri mutlu olma olasılığını büyük ölçüde etkiliyor…
Mutluluğun değeri, sadece hoşnut bir his değil, ona verilen anlamla da ilgili. Kendini iyi hissetmek aynı zamanda fonksiyonel olmak anlamına geliyor. Mutluluk, insanların aktif, yaratıcı ve sosyal olmalarını sağlar. Sağlığı olumlu etkiler ve ömrü uzatır. Mutlu insan kendisini olduğu gibi kabul eden ve doğru yaptığına inanır.
Evlenen her insan, ömür boyu birlikte olmanın sözünü verir. Ama ne yazık ki, bazen birlikteliği sonlandırmak herkes için en doğrusu olur. Boşanırken insanlar zor bir süreçten geçerler. Bu sürecin minimum zararla atlatılması hedeflenmelidir, özellikle de ayrılanların çocukları varsa…
İnsanlar, her ne kadar medeni ve anlaşmalı boşansalar da karmaşık duygular yaşarlar. Öfke patlamaları, ağlama krizleri, yalnızlık duyguları son derece fonksiyoneldir. İnkar, acı gerçeği kısmen hafifletirken. Öfke, karşı tarafı daha kolay bırakmayı sağlar. Üzüntü ise durumu hazmetmek için gerekli duygudur. Ayrılık esasen bir yas sürecidir ve diğerini büsbütün bırakmak zaman alacaktır.
ŞÜPHESİZ İYİ BİR EVLAT.
PEKİ, ANNELERİN KENDİ ÇOCUKLUK YILLARI, ANNELİKLERİNİ NE KADAR ETKİLİYOR?
Çok küçük yaşta olan yaşantılar, bizi daha sonraki hayatımızda duygusal anlamda, ilişkilerimizde, evlilik hayatımızda ve hatta ruh sağlığımızı da etkileyebiliyor. Çocukluk yaşantılarımız olumsuzsa, kaderden kurtulma şansımız var mı? Ve kendi çocuğumuzu bu durumdan nasıl koruyabiliriz?
Bir yetişkin, olumsuz yaşantıları hazmedebilmesi için, öncelikle kendisini anlamak ve anlaşılmasını ister. Diğer taraf tan, çocuğunu yetiştirirken onun hayatını mahvetmek istemez. Kendi tahammülsüzlüğü yüzünden, çocuğuna aşırı tepki vermesi çoğu kez kendisinde suçluluk duygusu ve endişe yaşamasına neden olur.
Her zaman seninle oynayacak birinin yanında olması, sen üzgünken seni teselli etmesi ve onunla iyi vakit geçirebilmek. Birçok çocuğun sadece kendisine görünen böyle bir hayali arkadaşı var. Çocukların ‘Imaginary friend’ yani hayali arkadaşlarının varolduğu gizemli dünyası aileleri endişelendirebiliyor…
Çocuklar bazen fantezi dünyalarında hayali bir arkadaş oluştururlar. Gerçekte varolmayan bu hayali arkadaşın görünümü ve fikirleri çocuğun kendisine benzer. Çocuktan başka kimse onu göremez, çünkü çocuk onu kendisi hayal gücüyle yaratmıştır.
Çocukların en büyük ihtiyacı sevgi ve ilgidir. Sevgi ve ilgiden mahrum kalan çocukta değersizlik ve güvensizlik hissi oluşur. Bu duyguları yaşayan çocuklarda ise kronik kıskançlıklar daha çok görünmektedir. Çocuğun istediği tek şey vardır; kardeşi kadar sevilmek.
Kıskançlık insanın en evrensel duygularından biridir ve her yaşta görünür. Kıskançlık; çoğu zaman ötekinin sahip olduğu ve kişinin kendisinin mahrum olduğu ile ilgilidir. İnsanın doğasındaki kıskanma duygusu çoğu kez bir kardeş doğumundan sonra ortaya çıkmaktadır. Büyük çocuk annesinin kendisini eskisi gibi sevmeyeceğinden endişe duyar. Genelde çocuklar arasında yaş farkı ne kadar az olursa, kıskançlık belirtileri de o kadar çok olur. Çocuk ilk kardeşiyle daha fazla sorun yaşarken, ikinci ya da üçüncü kardeşini daha kolay kabullendiği bilinmektedir.
Son yıllarda sıkça karşılaştığımız sorunlardan biri okul fobisidir, yani çocukların okula gitmekten korkmasıdır.
Çocuklar açıklamasını yapamadıkları bu korkuyu bastıramazlar; aile çocuğunu okula götürmeye çalışırken, çocuk korkudan direnç gösterir. Ebeveynler de ikilem yaşarlar; hem çocuklarının okula gitmesini derslerden geri kalmamasını isterler, hem de çocuğun yoğun okul korkusu onları endişelendirir. Okul fobisi yaşayan çocuklar, hayatlarının öngörülebilirliğinin kontrolünü kaybetme korkusu yaşarlar. Okul dışında kontrolü sağlar, öngörülebilirliği olur ve böylece kendini huzurlu hisseder. Okuldan beklentisinin ne olduğunu bilmediği için okul ortamı tehdit gibi algılanabilir ve çocuk sınıfta kendini güvende hissetmez. Okulla ilgili bir durumdan korkabilir; okulda başka çocuk(lar) tarafından kendisiyle alay edilmesi, öğretmenle olan ilişkisi ve öğrenme güçlüğü gibi sorunlar yaşayabilir. Ailelerin çocuklarına doğru yaklaşımda bulunması, çocukların bu korkusunu kısa süre içinde yenmesini sağlayacaktır.
Web sitesinin hosting süresi doldu ve yakında yayından kalkacaktır. Web tasarım sorumlunuzla iletişim kurarak hosting süresini uzatabilirsiniz.
Copyright 2022
Sarvon® Web Tasarım